25 soruda Sinan Ateş cinayeti davası

Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesinin üzerinden 18 ay geçti. Savcılık, aralarında eski Ülkü Ocakları yöneticileri Tolgahan Demirbaş, Emre Yüksel ve Serdar Öktem’in de bulunduğu 22 tutuklu hakkında nisan ayında iddianame düzenledi. Davanın ilk duruşması Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 1 Temmuz’da görülecek.

Defalarca savcı değiştirilen soruşturma sonunda açılan davayı Ateş ailesinin yanı sıra muhalefet partileri de takip edecek. Davaya ilişkin suçlamaların hedefinden birçok MHP’li yer alırken MHP de davayı yakından takip edeceğini açıkladı. Davanın AK Parti ile MHP arasında büyüyen bir sorun olduğu yorumları yapılırken ilk duruşmada, iddianameye yansımayan önemli iddiaların gündeme gelmesi bekleniyor.

T24’ten Asuman Aranca, suikast dosyasında yaşanan gelişmeleri 25 soruda özetledi. Buna göre,

1- Sinan Ateş neden görevinden alındı?

Sinan Ateş, 9 Ocak 2019’da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı’na getirildi. Ancak eşi Ayşe Ateş’in aktardığına göre, 15 ay görevde kalan Ateş, yine bizzat Bahçeli tarafından makama çağırıldı ve istifası istendi. Ateş, 2 Nisan 2020’de X hesabından yaptığı paylaşımla “akademik çalışmaları ve üniversitedeki görevi nedeniyle istifa ettiğini” duyurdu. Yerine, Ateş’in selefi olan eski MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz döneminde Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı yapılan Ahmet Yiğit Yıldırım getirildi. Sinan Ateş, istifasından birkaç gün önce Yeni Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu’nun TRT 1’de yayınlanmaya başlanan “Ya İstiklal Ya Ölüm” dizisi için yaptığı “Kemalistlerin rövanşı… TRT’ye kimler tarafından dayatıldı bilmiyorum, ama hesabı iktidardan sorulur” sözlerine sert tepki göstermiş ve istifası bu polemiğe dayandırılmıştı. Ancak ölümünden sonra Ateş’in görevden alınmasının 2019 yılında Devlet Bahçeli’nin hastaneye kaldırılması sürecine dayandığı iddiaları da gündeme geldi. İddiaya göre, o dönem Bahçeli’nin durumunun iyi olmaması nedeniyle partide yeni liderin kim olacağı tartışması yaşandı. Bu durumun sorulması üzerine Ateş de 12 yıl danışmanlığını yaptığı MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman’ı işaret ederek, “Süreci o devam ettirecek, kongreye götürecek” dedi. Ateş’in bu sözlerini kayıt altına alan bir ekip ise konuşmayı Bahçeli’ye dinletti. İddiaya göre Bahçeli, bu nedenle Ateş’in görevine son verdi.

2- Neden hedef oldu?

İddiaya göre Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları Başkanlığı görevinden alınmasına karşın siyasi faaliyetlerini sürdürmesi ve şehir şehir gezerek temaslarda bulunması, parti içindeki “İstanbul ekibi”ni rahatsız etti. Ateş’e haber gönderilerek, siyasi faaliyetlerini sonlandırması, sadece akademik faaliyetlerde bulunması istendi. Ancak Ateş telkinleri dinlemedi. Yakın çevresiyle yaptığı görüşmelerde Ateş, sadece kendisinin değil, ziyaret ettiği kişilerin de arandığını ve kendisiyle irtibatlarının kesilmeye çalışıldığını anlatıyordu. Ateş’in üst düzey bazı isimlerin Mersin Limanı üzerinden uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yaptığı konusunda elde ettiği bilgileri istihbarat birimleriyle paylaştığı da öne sürülüyor, bu nedenle hedef olduğu da konuşuluyordu. Hedef olmasına ilişkin bir diğer iddia ise, Ateş’in Bahçeli’den sonra Genel Başkanlık koltuğunun en güçlü adaylarından biri olduğu yönündeki söylentilerdi. Bir süre sonra Ateş hakkında Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a yakın olduğu söylenen Orhun Haber isimli siteden “FETÖ’cü olduğu” yönünde paylaşımlar yapılmaya başlandı. Benzer paylaşımlar Ateş’in öldürüldüğü güne kadar devam etti.

3- Nerede, nasıl öldürüldü?

Sinan Ateş, 30 Aralık 2022 tarihinde Ankara’da ABD Büyükelçiliği ve AKP Genel Merkezi gibi önemli binaların yoğun olduğu, güvenlik önlemlerinin en üst düzeyde tutulduğu Çukurambar’da cuma namazı çıkışında silahlı saldırıya uğradı. Bir motosikletle olay yerine getirilen Eray Özyağcı, saklandığı aracın arkasından çıkarak Ateş’e kurşun yağdırdı. Ağır yaralanan Ateş, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. Beraberindeki Selman Bozkurt ise omzundan yaralandı.

4- Sinan Ateş’in orada olacağı nereden biliniyordu?

Soruşturma kapsamında tutuklanan eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın telefonundan kurtarılan yazışmalar, cinayetin aylar önce planlandığını gösterdi. T24’ün kamuoyuna duyurduğu Demirbaş’ın yazışmalarına ilişkin bilirkişi raporu, Sinan Ateş’in, Ahmet Yiğit Yıldırım’ın talimatıyla cinayetten dokuz ay önce takip edilmeye başlandığını ortaya koydu. Buna göre Demirbaş, Ankara Emniyeti Cinayet Büro’da görevli olan ve bir dönem Ateş dosyasına da bakan komiser M.E.A’dan Ateş’in adresini, eski MİT görevlisi Çağlar Zorlu’dan da konumunu istedi. Demirbaş ile komiser M.E.A arasında gerçekleşen konuşmada, Demirbaş’ın Komiser M.E.A.’ya, Ahmet Yiğit Yıldırım’ı kastederek “Amirim bizim GB (Genel Başkan) istedi de, 0505 …. telefon numarası, adres lazım bize, sana zahmet olmazsa” şeklinde mesaj gönderdiği belirlendi. M.E.A da numarayı sistemden sorguladıktan sonra, Sinan Ateş’i kastederek, “Reis önceki GB’ye çıkıyor bu numara” yanıtını verdi. Demirbaş’ın cevabı ise “Aynen reis, onun ipini çekmişler” oldu. Bilirkişi raporunda, bu yazışmadan yaklaşık 1,5 saat sonra Demirbaş’ın telefonunun “notlar” bölümüne Ateş’in adresini kaydettiğine dikkat çekilerek, “M.E.A’nın sistemden Ateş’in adresini sorguladıktan sonra Demirbaş’ı arayarak adresi verdiği değerlendirilmektedir. Ayrıca M.E.A ile Demirbaş arasında Sinan Ateş’in öldürülmesi olayından 1 gün önce 5 kez görüşme yaptıkları tespit edilmiştir” ifadeleri yer aldı. Demirbaş’ın bu şekilde farklı kişilerden Ateş hakkında elde ettiği bilgileri Ahmet Yiğit Yıldırım’a ilettiği de görüldü.

5- Sinan Ateş cinayeti ile Mersin’de yaşanan olaylar neden ilişkilendiriliyor?

Ateş’in, takip edilmeye başlandığı tarihlerde, Ateş döneminde Mersin Ülkü Ocakları İl Başkanı olan Çağrı Ünel’in de takipte olduğu anlaşıldı. İddiaya göre Ünel sosyal medyada Ateş’i destekleyen bir paylaşımını kaldırması şeklindeki uyarıya olumsuz yanıt verince “bedel ödemek”le tehdit edildi. Ateş’in hedef alınması ve ardından bilirkişi raporuna göre 10 Mart 2022’de hakkında bilgi toplanmaya başlamasından sadece beş gün sonra Çağrı Ünel, Mersin’de, Ülkü Ocakları mensubu 10 kişinin saldırısına uğradı. Kendisine bıçak çekilen Ünel’in, saldırının etkisiyle yere düştüğü sırada açtığı ateş sonucu saldırganlar arasındaki Kadirli Ülkü Ocakları mensubu Emrullah Kaplan hayatını kaybetti. Ateş cinayeti dosyasına giren bilirkişi raporuna göre, Ünel saldırısı ve Kaplan’ın ölümünün hemen ardından Tolgahan Demirbaş, Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç’a “Ortak, var mı bir şey” diye sordu. Ancak yanıt alamadı. Bunun üzerine Demirbaş, “Kardeş niye yazmıyorsun anlamadım ki” mesajını yazdı. Kılıç ise “Çocuk öldü, Kadirli ocaktan, Çağrı Ünel vurdu, öldü” dedi. Bir gün sonra ise Demirbaş, Kılıç’a “S.A (Sinan Ateş) ile alakalı hareketlilik var mı” diye sordu, “Yok” yanıtını aldı. Ünel ise olaya ilişkin açılan dava sonucunda 10 yıl 10 ay hapse mahkûm edildi.

6- Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi nasıl kaçırıldı?

30 Aralık 2022’de işlenen cinayetin ardından Ateş’i öldüren tetikçi Eray Özyağcı, kendisini bekleyen Vedat Balkaya’nın kullanımındaki motosikletle, Gölbaşı’nda atıl durumda bulunan bir benzin istasyonuna bırakıldı. Bu esnada benzinlikte kendisini Citroen C-5 marka bir araç bekliyordu. Bu araca binen Özyağcı, daha sonra yine Gölbaşı’nda bir noktaya bırakıldı. Daha sonra buradan alınarak önce Bolu’ya, ertesi gün de İstanbul’a götürülen Özyağcı, 6 Şubat depremlerine kadar kayıplara karıştı. Özyağcı’yı benzinlikten alarak kameraların bulunmadığı bir noktaya bırakan aracın Tolgahan Demirbaş’a ait olduğu belirlendi. Yapılan araştırmalarda Demirbaş’ın cinayetten dakikalar önce tetikçinin kaçırılacağı konumu Emre Yüksel’e gönderdiği ortaya çıktı. Aynı konum bilgisi tetikçiyi taşıyan motokurye Vedat Balkaya’nın telefonunda da bulundu. Daha sonra Tolgahan Demirbaş ve Emre Yüksel’in 06 AT 5021 plakalı ve Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli çakarlı bir araçla tetikçiyi aldığı ve Bolu’ya götürdüğü anlaşıldı.

7- Tetikçi nereden nasıl geldi?

Cinayeti işleyen “Papi” lakaplı Eray Özyağcı; İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Geçmişte, kapkaç, hırsızlık, yağma, kasten öldürme gibi çok sayıda suçtan mahkûmiyeti bulunan Özyağcı’nın Ateş cinayetinin tetikçisi olarak ayarlanması ve Ankara’ya getirilmesi işini ise “Dodo” lakaplı Doğukan Çep organize etti. Çep’in, Gülsuyu’ndaki Hasan Ferit Gedik cinayeti davasından aldığı 35 yıl ceza kesinleşmesine ve hakkında 2018 yılında yakalama kararı çıkarılmasına karşın Ateş cinayetine kadar yakalanmadığı anlaşıldı. Öyle ki Çep firardayken, tetikçi Eray Özyağcı’nın iki Özel Harekât polisi tarafından Ankara’ya getirilmesi ve cinayetin gerçekleştirilmesi işini planladı.

8- Bu isimlerin ortak noktası ne?

Eray Özyağcı, 28 Aralık’ta Özel Harekât polisleri Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey’in kullanımındaki transporter araçla Ankara’ya getirildi. Cinayetten önce yol masrafları için Çep’e para gönderen kişi ise o dönem MHP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi olan Ufuk Köktürk’tü. Özyağcı ve Çep gibi sabıkalı bir isim olan Köktürk de 2013 yılında Kahraman Kaya adlı lise öğrencisini öldürmekten 20 yıl hapis cezası almıştı. Bu üç şüphelinin avukatının, Sinan Ateş soruşturmasının sanıklarından olan MHP’li avukat Serdar Öktem olduğu anlaşıldı.

9- Avukat Serdar Öktem, neden sanık?

Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanlığı döneminde birlikte çalıştığı isimlerden olan Öktem, aynı zamanda Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılığı da yapmış olmasıyla dikkat çekiyor. Öktem’in cinayetin İstanbul ayağında eylemi organize eden Doğukan Çep, Eray Özyağcı ve Ufuk Köktürk gibi isimlerin avukatı olması ise kritik önemde bulunuyor. Soruşturma aşamasında İstanbul’daki eylemci ekiple Ankara’daki azmettiriciler arasında bağlantıyı sağlayan kişi olduğu iddia edilen Öktem, sorgusu sırasında “covid geçirmesi nedeniyle hafızasının iyi olmadığını ve telefon şifresini hatırlamadığını” iddia etti. Serdar Öktem, savcılar değiştirilerek dosyanın Başsavcıvekili Ahmet Altun koordinatörlüğüne verilmesinden sonra hazırlanan iddianamede sadece “tetikçinin Ankara’dan İstanbul’a kaçırılması sırasında Bolu’da olmak”la suçlandı. İddianamede Öktem’in, İstanbul ile Ankara’daki şüpheliler arasındaki bağlantıyı kurmasına ilişkin olarak hiçbir değerlendirme yer almadı. Sosyal medyaya düşen ve Öktem’e ait olduğu iddia edilen yazışmaların da araştırılmadığı anlaşıldı. Öte yandan avukat Serdar Öktem’in üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğü vekâleti bulunduğu da iddia ediliyor.

10- Eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz neden şüpheli oldu?

Ateş’in öldürülmesinden hemen sonra savcılık, cinayeti işleyen tetikçinin Citroen C-5 marka bir araçla Gölbaşı’ndaki bir noktaya bırakıldığını tespit etti. Araç sürücüsünün tespiti için yapılan çalışmalarda, arabanın Tolgahan Demirbaş’a ait olduğu belirlendi. Bunun üzerine Demirbaş’ın nerede olduğu araştırılmaya başlandı ve son olarak Ankara Bağlıca’daki bir yere gittiği anlaşıldı. 31 Aralık gecesi (cinayetten 1 gün sonra) bu adrese giden polis, Demirbaş’ın bulunduğu evin eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un kullanımında olduğunu gördü. İddiaya göre Kılavuz, Demirbaş’ı almaya giden polislere direnerek, “Siz gidin sahibiniz gelsin” dedi. Çıkan tartışma sonunda Demirbaş gözaltına alındı. Ancak Demirbaş’ın kurtarılan telefon kayıtlarından, Kılavuz’un cinayetten yarım saat sonra iki defa Demirbaş ile görüştüğü, ayrıca Demirbaş’a Bağlıca’daki adresin konumunu attığı anlaşıldı. Bu tespitlerin ardından Kılavuz da Nisan 2023’te dosyaya “şüpheli” olarak kaydedildi. O dönem milletvekili olması nedeniyle Kılavuz hakkındaki dosya parlamenter suçlar bürosuna gönderildi. Dava açıldığında dokunulmazlığı çoktan kalkmış olan Kılavuz hakkındaki bu dosyanın akıbeti ise henüz bilinmiyor.

11- Soruşturma sürecinde savcılar neden değiştirildi?

Cinayetin işlendiği sırada Ankara Adliyesi’nde uzlaştırma savcısı olarak görev yapan Ayhan Ay nöbetçiydi. 1. Dış Bölge olarak belirlenen yerlerdeki şüpheli olaylara 24 saat boyunca savcı Ay bakıyordu. Ay’ın nöbeti esnasında Ateş cinayeti gerçekleşti. İş bölümü gereği ölümlü olaylara ilişkin dosyalar nöbetçi savcıda kaldığından, Ateş cinayeti soruşturması da savcı Ay’da kalacaktı. Ancak soruşturmanın seyri değişti. Özellikle Tolgahan Demirbaş’ın, cinayetten bir gün sonra, 31 Aralık 2022 gecesi gözaltına alınması sırasında Kılavuz’un evinde yaşanan kriz, emniyet tarafından savcıya “boş dosya” gönderilmesi nedeniyle derinleşti. Demirbaş, “boş dosya” nedeniyle serbest kaldı. Savcı Ay, daha sonra yapılan tespitler ışığında emniyete yazı yazarak, Demirbaş’ın “mevcutlu” (polis eşliğinde) şekilde adliyeye getirilmesini istedi. Buna karşın emniyet ise savcılığa “adresinde bulunamadığı” yanıtını vererek, Demirbaş’ı getirmek istemedi. O tarihlerde dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun devreye girdiği, mevcutlu getirme yazısı için “kapısının altından geri atın” dediği öne sürüldü. Bütün bu gelişmeler üzerine 17 Ocak 2023 tarihinde, yani cinayetten 19 gün sonra dosya milliyetçi kesime yakın olduğu bilinen Başsavcıvekili Durdu Özer’in koordinatörlüğüne verildi. Özer’in yanı sıra dosyaya Savcı Ay ile birlikte çalışmak üzere savcı Durmuş Ali Kaya da eklendi.

12- Peki daha sonra dosya Durdu Özer’den neden alındı?

O tarihte Genel Soruşturma Bürosu’ndan sorumlu Başsavcıvekili Durdu Özer’in dosyanın koordinatörlüğüne getirilmesi büyük tartışma yarattı. Özer’in MHP’ye yakın bir isim olması soruşturmanın kapatılacağı algısına neden oldu, ancak ilerleyen süreçte Özer’in dosyaya kazandırdığı deliller, yaptığı tespitler ve gerçekleşen tutuklamalar soruşturmanın seyrinin değişmesine, Özer’in ise hedef olmasına neden oldu. Sosyal medyada “Özer’in de tıpkı Ateş gibi kripto FETÖ’cü olduğu” iddiaları ortaya atıldı. Yedi ay boyunca soruşturmayı yürüten Durdu Özer’in, MHP ve Ülkü Ocakları yöneticileri tarafından hem telefon hem de mesajla tehdit edildiği de öne sürüldü. Dosyaya, önemli kanıtlar içeren bilirkişi raporunun girmesini sağlayan, rapordan önce de Demirbaş’ın telefonundaki yazışmalara ilişkin ilk tespitleri yapan Durdu Özer’in, MHP Milletvekili Olcay Kılavuz ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım gibi isimleri “şüpheli” olarak kaydetmesi, tetikçinin kaçırılmasında kullanılan tahsisli araçların dosyaya girmesini sağlaması, şimşekleri üzerine çekti. Bu sürecin ardından Durdu Özer, dosyadan alındı. Dosya Temmuz ayında adli tatil gerekçe gösterilerek yine MHP’ye yakın bir isim olan Başsavcıvekili Ahmet Altun’a verildi. Savcı Ayhan Ay ise sadece kâğıt üzerinde görevli görünüyordu.

Durdu Özer, son olarak geçen 14 Haziran Cuma günü yayımlanan HSK kararnamesi ile Ankara Başsavcı Vekilliği görevinden de alınarak, tenzili rütbe ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Savcılığı’na atandı.

13- Başsavcı Vekili Ahmet Altun’un ismi neden tartışıldı?

Durdu Özer’in yerine görevlendirilen Başsavcı Vekili Ahmet Altun’un, soruşturmayı devraldıktan sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter ile gizli bir görüşme yaptığı iddia edildi. Bu görüşmede Altun’a, aralarında Serdar Öktem’in de bulunduğu bazı şüphelilerin tahliyesi karşılığında Yargıtay üyeliği teklif edildiği öne sürüldü. Yönter bu iddialara sert tepki gösterdi. Ancak bir süre sonra Koordinatör Başsavcıvekili Altun’un, dönemin Ankara Başsavcısı Ahmet Akça ile görüşerek Serdar Öktem dahil bazı şüpheliler için tahliye talebinde bulunacağını söylediği, tahliyelere karşı çıkması nedeniyle de Başsavcı Akça ile tartışarak izne çıktığı anlaşıldı. Altun’un izinden dönmesinden sonra bu kez de Savcı Ayhan Ay’ın rapor alarak iki ay boyunca izne ayrılmasıyla kriz bir kez daha derinleşti. Ay’ın izne ayrıldığı ve dosyanın tamamen Ahmet Altun’a devredildiği gün Öktem’in tahliye talebinde bulunduğu ortaya çıktı. Altun’un, çok kritik bilgiler içeren bilirkişi raporunun dosyaya girmemesi için özel çaba sarf ettiği de öne sürüldü. İddianameyi mart ayındaki yerel seçimlerden önce yazmayacağı söylenen Altun, beklendiği gibi nisan ayında davayı açtı. Ancak hazırlanan iddianamede ortaya atılan iddialara değinilmemesi tartışmaları alevlendirdi.

14- Ankara Başsavcısı ile ilgili tehdit iddiasının kaynağı ne?

Başsavcı Vekili Durdu Özer’in görevden alınmasından hemen önce dosyayı tevdi ettiği bilirkişinin hazırladığı ve soruşturma aşamasının en kritik delillerinden olan rapor, Ekim 2023’te dosyaya girdi. Raporun dosyaya girmesinin ardından Tolgahan Demirbaş’ın da aralarında bulunduğu şüpheliler, o tarihte henüz dosyadan alınmamış olan savcı Ayhan Ay tarafından sorgulanmaya başlandı. Bu tarihlerde daha önce Sinan Ateş’i hedef alan Orhun Haber isimli X (Twitter) hesabından bu defa dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça ile soruşturma savcısı Ayhan Ay doğrudan hedef alınarak tehdit edilmeye başlandı. Bu haberlerin, bilirkişi raporu ve buna ilişkin sorgulamalar ile Ahmet Yiğit Yıldırım’ın durumuyla ilgili “değerlendirmelerin” yapıldığı bir dönemde yayılması dikkat çekti. Akça’nın hedef alınmasından sonra söz konusu sitenin sahipleri olan Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Mert Kerim Ejder ve kardeşi tutuklandı.

15- İddianame ne zaman tamamlandı?

Peş peşe yaşanan savcı krizlerinin ardından Koordinatör Başsavcı Vekili Ahmet Altun, 31 Mart seçimlerinden yaklaşık bir ay sonra 26 Nisan’da iddianameyi mahkemeye sundu. Ancak Altun’un, dosyada sorumlu olmasına rağmen iddianameye imza atmaktan imtina ettiği iddia edildi. İddianameye, dosyada tek bir işlem dahi yapmamış olan Mehmet Aykut Cihangir imza attı. İddianame Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. Altun ve adliyede yakın çalıştığı bazı hâkim ve savcıların, dört farklı mahkemeyi gezerek, davayı almalarını istedikleri, ancak bu mahkemelerin kabul etmemesi nedeniyle davanın aynı zamanda organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan davasına da bakan mahkemeye gönderildiği iddia edildi. Mahkeme de şüpheliler arasında bağlantı dahi kurulmayan iddianameyi çok sayıdaki eksikliklerine karşın kabul ederek 1 Temmuz’a duruşma tarihi verdi.

16- İddianamede neler var, neler yok?

İlk günden itibaren siyasi baskı iddialarının bitmediği soruşturma dosyası, Ahmet Altun’a devredilmesinden dokuz ay sonra ikiye bölündü. Haklarında “yurt dışına çıkış yasağı” bulunan ve aralarında Ahmet Yiğit Yıldırım’ın da olduğu 17 kişinin dosyası ayrılırken, 22 tutuklu şüpheli hakkında iddianame düzenlendi. İddianamede, cinayetin arkasındaki organizasyonu gösteren onlarca delilin değerlendirilmediği, bir kısım delilin ise bağlamından koparılarak sıradan bir cinayetin deliliymiş gibi basitleştirildiği anlaşıldı. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’in, eşinin ölümüyle sonuçlanan sürece ilişkin olarak verdiği ifade ile cinayet sırasında Ateş’in yanında bulunan iki isimden biri olan Ahmet Keçik’in tanık sıfatıyla verdiği ifadesi dahi iddianamede yer bulmadı. Bazı şüpheliler hakkında soruşturmanın başında örgüt suçundan işlem yapılmış olmasına karşın, bu suçtan dava açılmadığı gibi takipsizlik kararı da verilmedi. Bu nedenle iddianamenin içeriğinden çok “içermedikleri” tartışıldı. İddianamede sadece tutuklu isimlerin şüpheli olarak yer alması, avukat Serdar Öktem’in eylemsiz gösterilerek, azmettirici olarak gösterilen Doğukan Çep ile Tolgahan Demirbaş arasında hiçbir irtibat kurulmaması, cinayetin nedeninin yer almaması, “ekibi kurduk kafasına sıkacaklar” diyen kişinin dahi sanık olmaması, şüphelilerin siyasi kimlik ve bağlantılarına değinilmemesi, Olcay Kılavuz ve Tolgahan Demirbaş arasındaki telefon temaslarından bahsedilmemesi, kritik öneme sahip bilirkişi raporunun göz ardı edilmesi, cinayetin organize biçimde gerçekleştirilmesine ilişkin deliller bulunmasına karşın Ahmet Yiğit Yıldırım gibi isimlerin dosyasının ayrılması, tetikçinin taşındığı ve Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’a tahsisli çakarlı araçtan sadece “Audi marka araç” diye bahsedilmesi gibi çok sayıda eksik, siyaseti de sarstı.

17- Ayşe Ateş’in ifadesi neden iddianamede yer almadı?

İddianamenin kamuoyuna yansımasından sonra Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, iddianameyi “içi boş kâğıt parçası” olarak nitelendirdi. Ateş bir başka paylaşımında ise “Savcılık ifademi unutmuş. Muhtemelen siyasilerin ismi geçtiği için ifadem yok. Adeta aklımızla alay ediyorlar” dedi.

Ayşe Ateş’in iddianameye yansımayan ifadesinde ise, Ahmet Yiğit Yıldırım ve Olcay Kılavuz gibi kritik isimlerden bahsettiği anlaşıldı. T24’ün kamuoyuna duyurduğu ifadesinde Ateş, eşinin Ülkü Ocakları Başkanı olmasından sonra sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ın kontrolündeki bazı isimlerin yönettiği sosyal medya hesaplarından eşi aleyhine paylaşımlar yapılmaya başlandığını belirterek, eşi aleyhine faaliyetlerin Yıldırım ve Olcay Kılavuz’un birlikte hareket etmeleriyle planlandığını eşinin kendisine anlattığını aktardı. Ayşe Ateş, Tolgahan Demirbaş’ın, eşinin bir arkadaşına giderek kendisini Ahmet Yiğit Yıldırım ve Olcay Kılavuz’un elçi olarak gönderdiklerini söylediğini kaydetti. Demirbaş’ın, eşinin arkadaşına “Sinan Ateş’in yanında durma abi, Ocak onun kalemini kırdı, sen de zarar görme” dediği de Ayşe Ateş’in ifadesinde yer aldı. Ayşe Ateş, 60’a yakın isimden bahsettiği ifadesinde Tolgahan Demirbaş’ın Olcay Kılavuz’un kullandığı evde yakalandığını hatırlatarak, “Kılavuz’un da suikastta dahli olduğu kanaatindeyim” dedi. Kamuoyunda, Ayşe Ateş’in ifadesinin bu nedenle iddianameye alınmadığı konuşuldu.

18- Ayhan Bora Kaplan dosyasındaki gelişmeler Sinan Ateş cinayetine nasıl uzandı?

Tüm bunların tartışıldığı günlerde, kamuoyu bir yandan da Ayhan Bora Kaplan davasında yaşanan ilginç gelişmelerle meşguldü. Davanın kritik sanıkları arasında yer alan Serdar Sertçelik’in, hakkında yurt dışı çıkış yasağı bulunmasına karşın yurt dışına kaçtığı anlaşıldı. Gazeteci Erk Acarer ile YouTube yayınına çıkan Sertçelik, Kaplan dosyasındaki M7 kodlu gizli tanığın kendisi olduğunu açıkladı. Bir süre sonra bir YouTube kanalı açan Sertçelik, aralarında eski Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın da bulunduğu çok sayıda kamu görevlisi hakkında rüşvet iddialarında bulunduğu ifadesini yalanlayarak, Ankara Organize Suçlarla Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik ve Şube Müdür Yardımcısı Şevket Demircan’ın baskısıyla gerçek dışı beyanda bulunduğunu, emniyetteki bu ekibin “darbe yapmaya kalktığını” iddia etti.

19- Bu emniyet müdürleri için işlem yapıldı mı?

Ayhan Bora Kaplan örgütünün iki numarası olduğu iddia edilen Sertçelik’in bu sözlerini referans alan bazı medya kuruluşları da eski İçişleri bakanı Süleyman Soylu ve MHP’nin hedef alındığını iddia ederek, darbe söylemlerini sürdürdü. Gelişmeler üzerine emniyet müdürleri hakkında önce idari, ardından da adli soruşturma başlatıldı. Açığa alınan müdürler gözaltına alındı. Bu süreçte aynı medya kuruluşları ve yazarlar tarafından Ayhan Bora Kaplan ve Sinan Ateş dosyaları üzerinden MHP’nin hedef alınarak Cumhur ittifakı’nın bozulmaya çalışıldığı öne sürüldü. Yargıda ve medyada bazı isimler hedef alındı. Sinan Ateş iddianamesinin yazılması ve Ayhan Bora Kaplan dosyasının tartışıldığı bu süreçte Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında 11 gün arayla iki kez görüşme gerçekleşti. Bu söylemlere MHP lideri Devlet Bahçeli de sahip çıktı ve grup toplantısında, “Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir, nitekim hedef Milliyetçi Hareket Partisi, AK Parti, Cumhur İttifakı ve son tahlilde Türkiye’dir. (…) Gizli tanık ifadeleriyle şerefli isimleri karalama kumpasını ve tecelli eden millet iradesini gölgeleme arayışını himaye eden ve buna hizmetkârlık yapan kim varsa haindir, haşhaşidir, emniyet, yargı ve medya uzantılarının tepesine binilmelidir. Bakalım temiz eller operasyonu nasıl oluyormuş, hepsine göstermek, hepsini yaka paça içeri tıkmak da hukuk devletinin varlık ve şeref konusudur” ifadelerini kullandı.

20- Darbe girişimi iddiaları doğrulandı mı?

Süleyman Soylu’nun, halefi İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’ya yönelik bir hamlesi olarak da değerlendirilen bu gelişmelerin ardından Yerlikaya, müdürler hakkındaki idari soruşturma raporunun kısa sürede tamamlanacağını söyledi. Yerlikaya açıklamasında, “Kimler, terör örgütleri ve onların uzantılarıyla, organize suç örgütleriyle bir olup, FETÖ taktikleriyle Sayın Cumhurbaşkanımıza, hükümetimize ve siyasilerimize, sosyal medya destekli ‘oyun kurmaya’ çalışıyorsa onların oyunlarını da kurdukları tuzakları da yerle bir edeceğiz” dedi. Açıklamalar peş peşe gelirken, kısa süre sonra emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu yedi kişi, Sertçelik’in açıklamalarıyla ilgili olarak başlatılan soruşturma kapsamında “suçta anlaşma” iddiasıyla tutuklandı. 19 Mayıs’taki bu gelişmeden birkaç gün sonra da bu isimler hakkındaki idari soruşturma raporu tamamlanarak dosyaya gönderildi ancak raporda darbe iddialarına ilişkin tek kelime yer almadı. Tüm bu süreçte, darbe söylemlerine karşın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sessiz kalması ve sadece “Her gelişmeyi takip ediyoruz” açıklamasıyla yetinmesi dikkati çekti. Bahçeli’nin Kaplan dosyasına ilişkin açıklamaları da bir süre sonra son buldu. İçişleri Bakanı Yerlikaya da bu süreçte Bahçeli’yi gelişmeler konusunda bilgilendirdi. Çok geçmeden Sertçelik’in 29 Mayıs’ta Macaristan’da yakalanmasıyla konu şimdilik gündemden düştü.

21- Cumhur İttifakı’nda çatlak iddialarının Sinan Ateş dosyası ile ilgisi ne?

Tüm bu gelişmeler, seçimlerde muhalefetin gerisine düşen AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nda çatlak iddialarını bir kez daha alevlendirdi. Yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel’in, 2 Mayıs’ta Erdoğan’ı ziyareti ve Erdoğan’ın “Siyasette yumuşama dönemine girildi” demesi ittifak ortakları arasında gerilim iddialarının artmasına neden oldu. Erdoğan’ın Özel’e iade-i ziyarette bulunacağı açıklandı. Bu arada Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş de başta Özgür Özel olmak üzere bazı siyasileri ziyaret ederek, 1 Temmuz’daki duruşmaya davet etti. Ateş, Özel ile görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada Erdoğan’dan görüşme talebi olduğunu, talebin kabul edildiğini, ancak görüşmeden önceden haberi olan Devlet Bahçeli’nin grup toplantısında söylediği “Bunların sırtını sıvazlamayın, bunları korumayın” sözleriyle görüşmeye engel olduğunu iddia etti. Bu açıklamasından birkaç saat sonra Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan, Ayşe Ateş’i arayarak “Erdoğan’ın yoğun programı nedeniyle görüşmenin gerçekleşmediğini, en kısa zamanda çağrılacağını” söyledi.

22- Erdoğan’ın, Ayşe Ateş’le görüşmesi neden rahatsızlık yarattı?

Hemen ardından Bahçeli’den “Kulis bilgisi diye servis edilen dedikoduları, yalan rüzgârlarını, özellikle sayın Cumhurbaşkanımızın görüşmelerinin çarpıtılmasını ibretle takip ediyoruz. Sayın cumhurbaşkanımız doğal olarak herkesle görüşebilir, dinleyebilir, bizce mahzuru yoktur. Mahzurlu olan taraf aslı olmayan söylentilerin gemi azıya alması, fitnenin kamçılanmasıdır” açıklaması geldi. Aynı gün (11 Haziran) Özgür Özel ile görüşen Erdoğan, bu görüşmenin hemen ardından da Ayşe Ateş’i kabul etti. Erdoğan’ın, Özel görüşmesinden hemen sonra Ateş’le görüşmesi gündemi değiştirdi. Erdoğan-Ateş görüşmesine Hasan Doğan’ın yanı sıra Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da eşlik etti.

23- Ayşe Ateş, görüşmenin ardından ne dedi?

Görüşmenin ardından Ayşe Ateş, “Sayın Cumhurbaşkanı’mızın beni ve kızlarımı makamına kabul edip dinlemiş olması bizim için büyük anlamlar ihtiva ediyor. Aziz milletimizin vicdan sahibi fertleriyle birlikte devletimizin de yanımızda olduğunu görmek sürekli ölüm korkusuyla yaşayan kızlarımın gönlünü bir nebze olsun ferahlatırken bana da yürüttüğüm adalet mücadelesinde güç verdi. Kızlarım dün gece rahat uyudular. Ben rahat uyudum. Öyle ki küçük kızım Banuçiçek uzun zaman sonra ilk defa odasında tek başına uyumak istedi” açıklaması yaptı.

24- Devlet Bahçeli, neden tepki gösterdi?

Bu gelişmeden bir gün sonra Bahçeli de çok sert bir açıklama yaparak adeta rest çekti. Açıklamasında, “siparişi yapılan normalleşme ve yumuşama atmosferinin sürdürülebilir hale gelmesinin önünde şayet Milliyetçi Hareket Partisi bariyer olarak telakki ve tarif ediliyorsa ve bu konuda da geniş bir ittifak oluşmuşsa, MHP’ye düşenin sorumluluğun gereğini gönül huzuruyla yapmak olduğunu” vurgulayan Bahçeli, “AK Parti içindeki gayri memnun kesimin devamlı suyu bulandırmasını da dikkate alarak, AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna da Altılı Masa’nın diğer unsurlarının desteği MHP’nin samimi dileği ve temennisidir” ifadelerini kullandı.

Bahçeli’nin, “gerekirse Cumhur İttfakı’ndan çekilme” vurgusunu taşıyan bu açıklamasının ardından AKP Sözcüsü Ömer Çelik’ten “ittifaka bağlılık” mesajı gelirken, konuya ilişkin değerlendirmesi sorulan CHP lideri Özgür Özel’in “Belli ki Cumhur İttifakı’nda sorun var. Bahçeli, memleketi bu hale kadar getirip suç ortağını bize doğru itmesin” demesiyle yeni bir tartışma alevlendi. Bu sözlere cevap veren Ömer Çelik, “siyasi saldırı” nitelemesi yapınca, ikinci bir açıklama yapan Özel’in “kriminal bir suçtan bahsetmedim” demesi de “siyasette yumuşama/normalleşme” söylemlerinden dönülmesine engel olmadı.

25- Erdoğan, bu gelişmeleri nasıl yorumladı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan MHP ile gerilimi azaltacak nitelikte bir açıklama geldi. İtalya dönüşü Özel’in sözlerine yanıt veren Erdoğan, “Siyasete bir yumuşama, bir kibarlık getirelim dedik. Ama anlamadılar. Bu, yumuşama, yeni başlangıç getirmez” diyerek, yumuşama sürecinin sonuçsuz kaldığı mesajını verdi.

Erdoğan, ittifaka bağlılık vurgusu yaparak, “Bizim iade-i ziyaretimizi demek ki hazmedemediler” dedi. Ardından, bayram namazı çıkışında konuşan Bahçeli, “Bizde çatlama olmaz, kaya gibiyiz” açıklaması yaparken, Erdoğan’dan da “Fitne kazanı kaynatanların oyunlarına kesinlikle gelmeyeceğiz. Partimizin ve İttifakımızın surlarında gedik açılmasına fırsat vermeyeceğiz” açıklaması geldi.

Hem MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, hem de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in izleyeceklerini açıkladığı Sinan Ateş cinayeti davasının ilk duruşması, 1 Temmuz’da, ardındaki bu sürecin birikimiyle yapılacak.

(HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir